22 Temmuz 2020

Kyoto Protokolü

ile Onur

Kyoto Protokolü, 1992 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) bir ek olarak 1997 yılında Japonya’nın Kyoto kentinde kabul edilmiştir.

Protokolün resmi olarak yürürlüğe girebilmesi için gereken şartlar şu şekilde ifade edilmektedir:

  • Bu Protokolü en az 55 ülkenin imzalaması ve
  • İmzalayan ülkelerin 1990 yılındaki sera gazı salınımı seviyelerinin yeryüzündeki toplam sera gazı seviyesinin en az % 55’ini oluşturuyor olmasıdır.

Bu şartlar ancak Protokolün imzaya açılmasından yaklaşık 8 yıl sonra, Rusya’nın katılımı ile gerçekleşebilmiştir.

Protokol, Rusya’nın 18 Kasım 2004’te katılmasından 90 gün sonra 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Kyoto Protokolündeki amaç, atmosferdeki karbondioksit ve sera gazı etkisine neden olan gazların salınımını azaltmak, iklime tehlikeli etki yapmayacak seviyelerde dengede kalmasını sağlamaktır. Ülkeler bunu yapamıyorlarsa, karbon ticareti yoluyla haklarını arttırma yolunu seçme olanağı getirmiştir.

Kyoto Protokolü de, BMİDÇS’de olduğu gibi, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre farklı yükümlülükler getirmektedir.

Bu bağlamda, örneğin Ek 1’e dahil olan (OECD, AB ve eski sosyalist Doğu Avrupa ülkeleri) sera-gazı emisyonlarını 2008-2012 bütçe döneminde 1990 seviyesinin %5 altına indirmeleri gerektiği belirtilmiştir. Ek 1 dışı ülkeler ise emisyonlarını indirme zorunluluğu olmayıp gönüllülük esasına göre sera gazı emisyonlarını azaltabileceklerdir.

Kyoto Protokolünde belirlenen amaçlar;

  1. Atmosfere salınan sera gazı miktarı %5’e çekilecek,
  2. Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek,
  3. Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme sağlanacak,
  4. Ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacak,
  5. Atmosfere bırakılan metan ve karbondioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinecek,
  6. Fosil yakıtlar yerine örneğin bio-dizel yakıt kullanılacak,
  7. Çimento, demir-çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek,
  8. Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler devreye sokulacak,
  9. Güneş enerjisinin önü açılacak, nükleer enerjide karbon oranı sıfır olduğu için dünyada bu enerji ön plana çıkarılacak,
  10. Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacaktır.

Protokolde belirlenen diğer bir önemli husus ise çoğu gelişmiş ülkelerin oluşturduğu ve Protokol’de EK I’de gösterilen ülkelerinin sera-gazı emisyon oranlarını azaltmak için uygulayacakları ulusal politikalar dışında hayata geçirilecek “Kyoto Mekanizmaları” olarak da bilinen üç esneklik mekanizmasını uygulayarak belirlenen hedeflere ulaşabilecek olmalarıdır.

Kyoto Protokolü’nü diğer uluslararası çevre sözleşmelerinden ayıran en önemli özelliklerinden birisi olan esneklik mekanizmaları, gelişmiş ülkelere, sera gazı salımlarını düşürme ve buna bağlı olarak da iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya yönelik etkinliklerini en düşük maliyetle yerine getirmek için, ulusal sınırlarının dışına çıkma gibi bir kolaylık sağlamaktadır.

Diğer ülkelerle ortak hareketi gerektiren bu esneklik mekanizmaları: temiz kalkınma düzeneği, ortak yürütme ve salım ticaretidir.

Kyoto Protokolü Mekanizmaları

Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism):

Bu mekanizmanın amacı, “Ek-I Dışı Taraflara, sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirme, Sözleşmenin (BMİDÇS) nihai amacına katkıda bulunma ve Ek-I Taraflarına 3. Maddedeki sayısallaştırılan salım sınırlama ve azaltım yükümlülüklerini yerine getirmeleri noktalarında destek olmaktır. Bu mekanizmaya göre emisyon hedefi belirlemiş bir ülke, emisyon hedefi belirlememiş az gelişmiş bir ülke ile işbirliğine giderek, o ülkede sera-gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik projeler yaparsa sertifikalandırılmış emisyon azaltma kredisi (certified emisson reductions) kazanmakta ve bu krediler toplam hedeften düşülmektedir. Bu mekanizma, Temiz Kalkınma Mekanizması İcra Kurulu tarafından yönetilmektedir. Her bir proje faaliyetinden elde edilen onaylı salım azaltımları, Taraflar Konferansınca yetkilendirilen yetkili kuruluşlar tarafından belli kriterler esas alınarak onaylanmaktadır. Bu kriterleri şu şekilde sıralamak mümkündür.

  (a) Sürece dahil olan Taraflardan her birinin gönüllü katılımı;

  (b) İklim değişikliğinin önlenmesi ile ilgili gerçek, ölçülebilir ve uzun vadeli yararlar;

  (c)Onaylı proje etkinliklerinin, etkinliklerin gerçekleşmediği koşullarda ortaya çıkan salımların azaltılmasında ek bir katkı sağlaması.

Ortak Yürütme Mekanizması (Joint Implementation):

Ek 1 ülkelerinde sınır ötesi yatırımlarda uygulanmaktadır (Grubb, 2003: 154). Bu mekanizmaya göre emisyon hedefi belirlemiş bir ülke, emisyon hedefi belirlemiş diğer bir ülkede, emisyon azaltıcı projelere yatırım yaparsa o ülkeden emisyon azaltma kredisi (emission reduction unit ) kazanmakta ve kazanılan bu krediler toplam hedeften düşülmektedir. Emisyon azaltma kredisi kazanılabilmesi veya aktarılabilmesi için şu dört koşul yerine getirilmelidir:

  (a) Projenin müdahil Tarafların onayının alınması;

  (b) Projenin sera gazlarının kaynaklarca salımını azaltması ya da   yutaklarca uzaklaştırılmasını arttırma yönünde, ek bir katkı   sağlaması;

  (c) Hiçbir ülkenin salımları öngören bir ulusal sistem kurmadığı   (md. 5) ve kendi ulusal bildirimini (md. 7) göndermediği sürece   herhangi bir salım azaltım birimi alamaması ve

  (d) Salım azaltım birimlerinin alınması, 3. Maddedeki   yükümlülükleri karşılamak amacıyla yapılan ülke içi faaliyetlere bir   ek olacaktır.

Ortak Yürütme’nin Temiz Kalkınma Mekanizması’ndan farkı; Temiz Kalkınma Mekanizması Ek-I ve Ek-I dışı taraflar arasında uygulanırken, Ortak yürütme, Ek-I tarafları arasında gerçekleştirilmektedir.

Emisyon Ticareti (Emission Trading):

Protokolün 17.maddesinde düzenlenmiştir. Bu mekanizmaya göre emisyon hedefi belirlemiş ülkelerin taahhüt ettikleri hedef indirimine ulaşmak için, kendi aralarında emisyon ticareti yapabilmelerine olanak tanınmaktadır.

Söz konusu madde uyarınca, sera-gazı emisyonunu belirlenen hedeften daha fazla miktarda azaltan bir Ek 1 ülkesi, gerçekleştirmiş olduğu söz konusu bu ek indirimi, başka bir taraf ülkeye satabilmektedir.

Bu rejim, tarafların emisyonlarına bir sınır getirmekte ve ardından taraflara kendileri için ayrılmış olan emisyon tutarlardan bir bölümünün ticaretini yapmalarına imkan vermektedir. Kendisi için belirlenmiş tutardan daha az emisyon üreten taraf ülke, kullanmadığı miktarı kendisi için belirlenmiş emisyon miktarından daha fazla emisyon yapan gelişmiş ülkelere satabilmektedir.

Emisyon haklarını satan ülkelerin elde edecekleri kazançla emisyonlarını azaltmaya yönelik yatırımlar yapacağı öngörülmektedir.

Bununla birlikte, bir ülkenin Protokolde kendisine ayrılmış tutarı aşması durumunda nasıl bir yaptırımla karşılaşacağı konusunda bir düzenleme yer almamaktadır.

Bu eksiklik de istenmeyen sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.

Son yıllarda ülkelerin CO2 emisyonlarına bakıldığında emisyon ticareti bakımından en büyük alıcılar ABD (eğer protokolü imzalarsa), Japonya ve İtalya, Hollanda ve Almanya gibi bazı AB ülkeleri, en önemli satıcılar ise Rusya, Ukrayna ve bazı Doğu Avrupa ülkeleri olduğu görülmektedir. Rusya Federasyonu ve Ukrayna’nın emisyon miktarları Protokol yükümlülüklerinin çok altında bulunmaktadır. Eğer Protokol ile emisyon ticaretine izin verilmeseydi, Rusya Federasyonu ve Ukrayna emisyon haklarını başka ülkelere satmayacaklar ve atmosfere fazladan sera gazı salınmayacaktı. Böylece gelişmiş ülkelerin toplam sera gazı salımları 1990 düzeyinden yaklaşık % 7-12 daha az olacaktı. Ancak birçok gelişmiş ülke salım ticaretine sıcak baktığı için bu mekanizmanın ortadan kaldırılması şu an için mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle emisyon ticareti mümkün olduğu kadar sınırlandırılması gerekmektedir.

Kyoto Protokolü Üzerine Uyuşmazlıklar

Gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler Kyoto Protokolüne kendi açılarından yaklaşmakta ve Protokolü kendi menfaatleri doğrultusunda değerlendirmektedirler. Bu noktada gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin sera gazı salım azaltma konusunda yükümlülük sahibi olmamasını eleştirmektedirler. Gelişmekte olan ülkelerse atmosferin gelişmiş ülkeler tarafından salınan sera gazları neticesinde kirlendiğini, bunun bedelini de onların ödemesi gerektiğini savunmaktadırlar.

Gelişmiş ülkeler arasında ABD sera gazı salınım oranları bakımında dikkat çekmektedir. ABD Kyoto protokolüne 1997 yılında Bill Clinton döneminde imza atmış olmasına rağmen, 2001 yılında George Bush döneminde protokolü reddetmiştir. Buna gerekçe olarak da emisyon azaltmak için yapacağı yatırımların ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatını arttıracağı ve bu yüzden pazar kaybı, işsizlik, ekonomik ve benzeri kayıplara uğrayacağını ileri sürmektedir.

ABD’nin protokolden çekilmesinin bir başka nedeni de Çin ve Hindistan gibi ülkelerdir. Buna göre, Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler iklim değişikliği ile mücadelede bir yükümlülük altına girmemekte ve protokolün yükümlülüğü sadece gelişmiş ülkeler üzerinde kalmaktadır. Bununla birlikte söz konusu ülkeler ciddi oranda emisyonda bulunmaktadır. Bu ülkelerin Protokolü imzalamalarının altında Protokol sonrası sürece, yani 2012 sonrasına yön verme ve esneklik mekanizmalarından yararlanma nedenlerinin yattığı söylenmektedir.

Protokolün ne kadar başarılı olduğu konusu oldukça şüphelidir. Çünkü sera gazı salınımından en fazla sorumlu olan gelişmiş ülkeler Protokolü imzalamama konusunda ayak diretmektedirler. Protokolü imzalayan diğer gelişmiş ülkeler ise, kendi salınımlarında azaltmaya gitmekten ziyade esneklik mekanizmalarını kullanmayı tercih etmektedirler. Bu mekanizmalar sera gazı salınımlarına ek olarak kullanılması gerekliyken, bazı ülkeler indirime gitmeden direk bu mekanizmalarla yükümlülüklerini giderme yolunda çaba sarf etmektedirler.